• fevzi ozluer
  • Yorum yapılmamış

Türkiye Toplumu İklim Politikasında Ne Aşamada?

Türkiye’nin iklim politikasını belirleyen büyük resmi bir yana koymadan, Türk kamu yönetimi sistemi içinde iklim politikasının önceliklendirilmesinin gerekliliği üzerine kamuoyuna bilgi ve belge temin etmeye çalışıyoruz. Enerjide aşırı serbestleştirilmiş izin sistemlerinin hem enerji hem de iklim politikaları açısından olumsuz sonuçlarına dikkat çekiyoruz. Bu eksenlerde özellikle son dönemlerde, kamu yöneticilerinin kamu bürokrasisini yürütmekte ne kadar hantal kaldıklarına tanıklık yapıyoruz.
Kamu yönetiminden sorumlu bürokrasi politika yürütmekten ziyade bir tür teknisyene dönüşmüş durumda. Bu da; bir tür iş yapma biçimi haline gelmiş durumda. Kamu idaresinin kilitlenmesi, üretimi ve yönetimi sekteye uğratıyor. Kamu örgütlenmesi açısından bu durum çevre korunması açısından ciddi sorunlar yaratıyor. Bu nedenle de güçlü bir kamu örgütlenmesine ihtiyaç var. Şu anda kamu bürokrasisi etkin çalışmıyor ve  etkisiz olduğu için aynı zamanda denetim de izinler de karar süreçlerinin izlenmesi de bir o kadar problemlerle dolu..

Kamu politikasının güçlenmesinde sivil toplumun önemli bir rolü var. Sivil toplumun kamusal denetim için güçlü bir kamu politikasına hukuk yoluyla ortaya koyması önemli. Çevreyi ve kentleri koruyan yasal düzenlemeler kadar, bunların kullanılması da bir o kadar şart.. Geleneksel stk çizgisi ile çevrenin korunmasında uzun soluklu bir yol almak pek olası görünmüyor. Dava süreçleri dışında hukuk yolları olmak zorunda bunun en iyi yolu da kamu politikası belirlemek ve karar süreçlerinde etkili olmaya çalışmak..

Türkiye sivil toplumu ise son derece tekil konu ve ilgi alanları içinde bu bütünlüklü bakış açısından çok uzakta olduğu için kamu politikasına katılmayı iktidar politikalarını desteklemek olarak görebiliyor. Oysa devlet yönetimine katılmak gerekir. Bunun için bilgi edinme, başvuru ve katılım hakkı temel alınarak yurttaşların daha etkili bilinçlenmesi için çalışmaların hayata geçirilmesi çok önemli.

Yurttaşların aktif olarak haklarını kullanmaları aynı zamanda güçlü bir kamu politikası ve yönetiminin de güvencesidir. Yurttaşlar adına bir şey yapmaktansa onların kendi güçlerini hayata geçirmeyi amaç edinmek ve temel olarak kentsel ve ekolojik sorunlara da bu şekilde yaklaşmak için ekolojik hakların kuruluşu için elzem görünüyor.

Ancak bu amacın karşılığını bulması, yani çevrenin korunması için güçlü ve bütünlüklü bir demokratik kamu politikası gerekliliğinin sivil toplum alanında karşılığını yeterince bulamadığını düşünüyoruz. Türkiye’de sivil toplum şu aşamada ortaya çıkan yeni dönemi gerektiği gibi kavramaktan uzaktır. Bu aşamada ekoloji politikası geliştirirken, planlı ve demokratik bir üretim sürecini desteklemeli, kamunun bu konuda rolünün arttırılmasını savunmalı ve de planlı bir koruma politikası yoluyla iklim değişikliğine karşı ulusal bölgesel ve küresel tedbirleri konuşmalı tartışmalıdır. Türkiye’nin inşaat ve turizm denklemine sıkışmasını ancak toplumsal bir dönüşümle mümkün kılabiliriz.

Fakat yaşanan süreç bir içe kapanma, büzüşme, sosyal alandan tamamen çekilme biçiminde tezahür etmektedir. Kendi geleceği hakkında konuşmayan bir toplumun pratik varlık koşullarının sekteye uğraması kaçınılmazdır. Entelektüel ve pratik daralma da bu durumun eseridir. Kısa vadeli ve esnek yaşam alışkanlıkları Türkiye’nin geleceğini de karartıyor.

Dünya genelinde üçüncü dünya ülkelerinin genelinde, enerji gibi ülke geleceğini yakından ilgilendiren konularda, mevcut ülke nesnelliklerinin teknolojide yeterlilik, enerjide bağımsızlık temelinde bir büyümeye yönelmiş olduğu gerçeğinden hareketle, iklim adaleti temelinde enerji adaleti mevhumun da bir o kadar ön plana çıktığını gözlemliyoruz. Bu yanıyla da Türkiye, bölgesel anlamda işbirliklerini esas alarak, bir yandan enerjide bağımsızlığını korurken diğer yandan da üretim ekonomisine geçiş yoluna girmeden kirlilik yaratan kaynak ve üretim biçimlerinden de kopamayacaktır. Çünkü enerjide kaynak çeşitliliği söylemi aslında üretim ekonomisinin değil piyasa temelli arz ekonomisinin türevi bir politikadır. Bu piyasa temelli ve üretimi esas almayan büyüme yaklaşımının da kirli yatırımları teşvik konusunda çekimser kalmayacağı bir gerçektir. Türkiye toplumunun çıkarı demokratik bir üretim ve ekolojik bir planlamadır. Bu iki unsurun mümkün olduğu bir toplumsallık için de kamu örgütlenmesinin güçlü kılınması, yerel ve merkezi düzeyde yenilenebilir, temiz planlı bir enerji politikası bölgesel işbirlikleriyle geliştirilmelidir. Buna yönelik bir sivil toplum politikası aynı zamanda mevcut parçacı sivil toplum tarzının da dönüşmesi gerektiğini işaret etmektedir. Bunun için de özellikle yerel yönetimler düzeyinde enerji modellerinin geliştirilmesini sağlayacak katılımcı süreçler için yoğun ve sistemli bir çabaya gereksinim vardır. Bu sistemli çabada kazanacak olan tüm yurttaşları da kapsayan ekosistem olacak..

Yazar fevzi ozluer